“Metni yayınladığım günlerde; ‘Ya yeni bir hal ya da izmihlal!’ diyerek, gidişat ile ilgili bir çağrıda bulunmuştum. Maalesef, başarıyı ilkelerde değil popülist politikalarla güç biriktirmekte görenler bunu anlamadılar!” diyen Davutoğlu, “Bugünleri görüp uyaran ben mi hainim yoksa o kalitesiz ihraç kağıdına imza atanlar mı?” diye sordu.
Davutoğlu, “Mesele bu işte. Ne bir parti ne de iktidar! Ciddiye alınmayan sadece bir parti ve kişiler değil. Öyle olsaydı ‘ne halleri varsa görsünler’ diyebilirdik. Temsil ettiği iddiasıyla siyaset yapılan değerler de her geçen gün moral üstünlüğünü kaybediyor ve ciddiye alınmaktan uzaklaşıyor. O gün korktuğum, bugün ise içimde bir dert olarak hissettiğim mesele bu” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu'nun 2019 yılında yayımladığı manifesto metni için tıklayın.
Davutoğlu, 5 yıl önce yayımladığı manifestoyu şu notla paylaştı:
“Bugün, sonradan manifesto olarak adlandırılan aşağıdaki metni yayınlamamın beşinci yıldönümü.
Bu metnin yayınlanması sonrasında başlayan süreçte çalakalem yazılmış bir kağıt parçası ile ihracım istenmiş ve Genel Başkanlık yaptığım partiden istifa etmiştim.
Bu metinde Genel Başkanlık ve Başbakanlık tecrübemden, manen öğrencisi olduğum Ibn Haldun’dan ve hocalığını yaptığım siyasi tarih bilgisinden hareketle, önlem alınmazsa çürümenin ve çöküşün kaçınılmaz olduğu uyarısını yapmış ve çözüm yollarını göstermeye çalışmıştım.
Bugün ayan beyan ortaya çıkan bu çürüme ve çöküşün belirtilerini herkesin konuşuyor olması ne acı. Tek suçum bunu erken görmek ve “bana ne” dememek olmuştu.
Biliyorum! Çürüme ve çöküşe baş kaldırdığım günlerden bugüne, her açıklamamın altına üşüşen paralı troller, bu mesajın altına da hakaretler eden zehirli dilleri ile doluşacaklar. Bu mesajımın da içeriği konuşulmasın diye, meseleyi kişiselleştiren, amacı itibar suikastı olan yorumlar yazacaklar. Kimisi AK Partili, kimisi ulusalcı, kimisi liberal maskeler takıp, görevlerini yapacaklar.
O gün bunları dediğim için bana “hain” diyenlere soruyorum şimdi: Bugünleri görüp uyaran ben mi hainim yoksa o kalitesiz ihraç kağıdına imza atanlar mı?
O günden bugüne kim bedel ödedi, itibar suikastine uğradı? O eleştirileri bastırmak için o imzaları atıp, kasalarını doldurup gemilerini yürütenler mi, yoksa hala sıkıntılar içinde ama onurla hayatını ve mücadelesini sürdürmeye çalışan bizler mi?
Peki mesele ne?
AK Parti ya da iktidarı korumak mı?
Farkında mısınız: son günlerde, ıstakoz ile başlayan, Maldivler, altı bin metrekare makam katları, pahalı saatler ve Gazze soykırımı sürerken İsrail ile yapılan ticareti meşrulaştırma çabalarıyla devam eden bir gündem var.
Her gün artık kimsenin şaşırmadığı bir kibir, lüks, israf, şatafat ve yolsuzluk haberi bir partiye ya da iktidara değil, en az üç neslin yaptığı fedakarlıkların eseri olan bu harekete gönülden destek veren yürekleri sarsıyor.
Bu haberleri izleyenler artık siyasi ya da ekonomik olarak ciddi eleştiriler yapmıyor. Olan bitenle dalga geçiyor. Çürüme öyle bir noktaya vardı, ahlaki iddia öylesine düştü ki; ciddiye bile alınmıyor.
Peki ciddiye alınmayan kim ve ne?
Mesele bu işte. Ne bir parti ne de iktidar! Ciddiye alınmayan sadece bir parti ve kişiler değil. Öyle olsaydı “ne halleri varsa görsünler” diyebilirdik.
Temsil ettiği iddiasıyla siyaset yapılan değerler de her geçen gün moral üstünlüğünü kaybediyor ve ciddiye alınmaktan uzaklaşıyor. O gün korktuğum, bugün ise içimde bir dert olarak hissettiğim mesele bu.
Meselem bu.
Evet meselem tam da bu; ne makam, ne şan, ne şöhret, ne servet, ne güç! Bunlar, peşinde koşanların olsun! Biz, son nefesimizin nasıl olacağının ve gelecek nesilleri nelerin beklediğinin korkusuyla yaşayanlarız!
Şimdi herkes kendisine bu soruyu sorsun: Değdi mi?
Son olarak: Metni yayınladığım günlerde; “Ya yeni bir hal ya da izmihlal!” diyerek, gidişat ile ilgili bir çağrıda bulunmuştum. Maalesef, başarıyı ilkelerde değil popülist politikalarla güç biriktirmekte görenler bunu anlamadılar!
Bizi suçlamayı ve sesimizi bastırmayı tercih ettiler. Çünkü, bu uyarıya kulak verilmesi halinde güç ve servet biriktirmeye yarayan yolsuzlukları meşrulaştırmak imkansızlaşacaktı! Onun için bu samimi uyarıya kulak vermek yerine bizi önce ademe mahkum etmeye, sonra baskılarla susturmaya çalıştılar.
Ve fakat, güç ve servet değil dava ve ahlak sahibi nice samimi vatan evladı bu sese kulak verdi. Bu çağrımıza cevap verenler ile yeni bir hali inşa etmek için, inandığımız doğrularımız için, kınayıcının kınamasından korkmadan, üzerimize düşen sorumluluğumuza sahip çıktık. “Bismillah!” deyip çileli ama onurlu bir yola çıktık.
Bugün, gönlü kırılan, yarınlar için, değerleri için dertlenen herkese çağrımızı yineliyorum:
Umutsuz olma kardeşim. Gelecek var, umut var!