Erdoğan'ın Hamas çıkışı uluslararası alanda nasıl yankı buldu? Türkiye Gazze'de ateşkes sağlanmasına katkı sağlayabilir mi? Uzmanlar Ankara'nın iddialı çıkışlarını DW Türkçe'ye değerlendirdi.İstikrarsızlığın tırmandığı Ortadoğu'da daha aktif bir rol üstlenmeye çalışan Türkiye, aynı zamanda bölgede nüfuzunu artırma arayışında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bölge ülkeleriyle yoğun diplomasi trafiği bu arayışı yansıtıyor. Pazartesi günü neredeyse tüm bakanlarıyla birlikte Irak'a resmi ziyaret gerçekleştiren Erdoğan yakın bir gelecekte de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'yi Türkiye'de ağırlamak istiyor. Ankara'nın yoğun diplomasi trafiğinin odağında ise Gazze'de ateşkesin sağlanması için yürütülen müzakereler yer alıyor. Ancak Türkiye bugüne kadar bu sürece müdahil olma çabalarından somut bir sonuç elde edebilmiş değil. Erdoğan'ın, 7 Ekim'de İsrail'i terör saldırılarıyla hedef alan Hamas'ı söylemleriyle sahiplenirken, İsrail'le köprüleri atmış olması, Gazze konusunda uluslararası müzakerelerde Katar ve Mısır gibi ülkelerin merkezi rol üstlenmesine, Türkiye'nin geri planda kalmasına yol açtı
Fishman: Türkiye oyun dışı kaldı Brooklyn College öğretim üyesi tarihçi Louis Fishman'a göre Türkiye "oyun dışı kaldı", yakın gelecekte Gazze ihtilafında önemli bir arabulucu rolü üstlenme fırsatını da kaybetti. Erdoğan'ın hafta sonunda Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'yi bir kez daha İstanbul'da ağırladığını, öncesinde de "Kuvayi Milliye neyse Hamas da aynen odur" dediğini anımsatan Fishman, "Erdoğan aslında bu söylemleriyle aynı zamanda Hamas'a Türk halkı nezdinde meşruiyet kazandırmaya çalıştı. Ama bu da tamamıyla geri tepti" dedi. Erdoğan'ın son haftalarda ABD ve AB'nin terör örgütü olarak tanıdığı Hamas'a destek söylemlerini yeniden artırdığına dikkat çeken Fishman, bunu stratejik ve taktiksel hata olarak nitelendiriyor. Aslında Türkiye'nin Hamas'ın İsrail'i hedef aldığı 7 Ekim'den sonra hemen devreye girerek çok önemli bir rol üstlenme fırsatına sahip olduğuna vurgu yapan Fishman, "Bir yandan Filistin halkından yana olan aynı zamanda İsrail ile de iyi ilişkileri bulunan Türkiye en etkili aktör, arabulucu olabilirdi. Ama Erdoğan bunun yerine Hamas'a çok güçlü destek açıklayarak Türkiye'nin bu önemli fırsatı kaçırmasına yol açtı. Oysa Türkiye, Mavi Marmara krizinden sonra İsrail ile ancak iyi ilişkileri olduğu müddetçe ister Hamas ister Fetih olsun, genel olarak Filistinliler üzerinde nüfuzunu kullanabileceğini görmüştü, son yıllarda İsrail ile ilişkilerini onarmak için de çok yoğun çaba göstermişti. Ne yazık ki onca emeğini, yatırımını Hamas için heba etti ve artık sahne arkasında kalan bir oyuncu konumuna düştü" diye konuştu. Ankara şimdi ne hedefliyor? Türkiye aslında yıllardır Hamas ile Fetih'in anlaşmazlıklarını gidermesi için temaslar yürütüyor. Haniye ile İstanbul'da yapılan görüşme sonrasında İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada da Erdoğan'ın görüşmede "Filistinlilerin birlik içinde hareket etmesinin hayati öneme sahip olduğunu söylediği" vurgulandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da geçen hafta Katar'a yaptığı ziyaret sırasında Haniye ile bir araya gelmiş, aynı günü Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile ortak basın toplantısında da dikkat çekici açıklamalarda bulunmuştu. Hamas'ı "bir ulusal hareketi olarak göstermekten ziyade, IŞİD gibi bir terörist örgüt olarak nitelendirme çabası olduğunu" savunan Fidan, Haniye ile "bu türden algıların giderilmesine dönük görüş alışverişinde" bulunduklarını kaydetmişti. Fidan ayrıca, "Yıllardır Hamas'la yaptığımız siyasi görüşmelerde, kendilerinin 1967 sınırları içerisinde kurulacak olan bir Filistin Devleti'ni kabul ettiklerini ve Filistin Devleti'nin kurulmasını müteakip Hamas'ın ayrıca silahlı kanadının olmasına gerek kalmayacağını, kendilerinin bir siyasi parti olarak hayatlarına devam edeceklerini bana ilettiler. Bu da aslında bence dünya kamuoyunun Filistin Devleti'ne giden yolda atacağı adım için fevkalade önemli bir mesaj diye düşünüyorum" açıklamasını yapmıştı. Ankara'nın bu hamlelerinin gerisinde Hamas'ı uluslararası toplum tarafından daha kabul edilebilir, daha ılımlı bir yapıya dönüştürme, Filistin sorununa çözüm çabalarında Hamas'ın denklem dışında bırakılmasını önleme çabalarının yattığı belirtiliyor. Türk uzmanlar, bunun aynı zamanda bölgede gerilimi tırmandıran İran'ın nüfuzunu da sınırlandırabileceği öne sürüyor. Schindler: Hamas değişmez Alman terörle mücadele uzmanı Dr. Hans-Jakob Schindler ise Türkiye'nin son hamlelerinin çok da sonuç vermeyeceği, Hamas'ın daha ılımlı bir yapıya dönüştürme hedefinin ise hiç inandırıcı olmadığı görüşünde. Schindler, kâr amacı gütmeyen Aşırıcılıkla Mücadele Projesi (CEP) adlı uluslararası kuruluşun kıdemli direktörü. Geçmişte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin IŞİD, El Kaide ve Taliban yaptırımlarını izleme ekibinin koordinatörlüğünü yürüten Schindler, Hamas'ı ve Türkiye'deki faaliyetlerini de yakından takip eden bir isim. "Hamas, Filistin toplumunda farklı görüşleri asla tolere etmeyen İslamcı aşırılıkçı bir terör örgütü" diyen Schindler, Hamas'ın Taliban, El Kaide gibi son derece şiddet eğilimli ve acımasız bir yapı olduğuna dikkat çekiyor. Terör uzmanı, bu tür örgütlerin çıkarları gerektiğinde taktiksel olarak bir süreliğine ılımlı bir tavır takınabileceklerini ancak dini bir ideoloji söz konusu olduğu için özünde değişim olmayacağını belirtti, "Çünkü ya 'Ben yanılmışım' diyecekler ya da 'Allah yanılmış' diyecekler bu da mümkün olmadığı için özünde bir değişim mümkün görünmüyor" diye konuştu. "Erdoğan dış politikada oportünist" Erdoğan'ın son günlerdeki Hamas çıkışlarını da DW Türkçe'ye değerlendiren Schindler, şu değerlendirmeyi aktardı: "Dış politika söz konusu olduğunda Erdoğan yüzde yüz oportünist. Türkiye'yi bölgede lider güç olarak konumlandırma düşüncesi dışında bunu hayata geçirecek somut bir strateji geliştirmiş değil. Somut ittifaklar inşa edemiyor, sürekli bir yerden bir yere savruluyor. Gazze'deki ateşkes görüşmelerinde hiçbir rolü yok. Ve Erdoğan şimdi İsrail ile Hamas arasında Katar
Mısır ve ABD destekli müzakerelerinden beklenen sonucun alınamadığını, zora girdiğini gördüğü için, bunu sürece müdahil olmak için araçsallaştırmaya çalışıyor. Ama bu da söylemden ibaret çünkü Hamas'ı ikna edebilecek durumda da değil, süreçte rol oynayan bir aktör de değil, bu sürece müdahil olduğu takdirde somut fark yaratabileceği konusunda da ikna edici değil." Türkiye'nin istediği takdirde Hamas'a baskı uygulayabileceğini ancak bunu bugüne kadar yapmadığına işaret eden Schindler, "Hamas'ın şirket yapılanmalarının, şirketler ağının önemli unsurları ve üst düzey yöneticileri Türkiye'de. Bunların bir kısmı son dönemde birkaç kez ABD tarafından yaptırımlar kapsamına alındı. En tanınmışlarından biri Trend GYO… Hatta Türk bankaları da bu nedenle yaptırım kapmasına alınma riskiyle karşı karşıya. Ancak Türk hükümeti, devleti bir süre boyunca Hamas'a destek söylemlerinde değişikliğe gitmiş olsa da Hamas'ın mali kaynaklarını kesme konusunda somut hiç bir adım atmadı" dedi. "Türk kamuoyu Hamas'ı ağırlamayı öyle kolayca kabullenmez" Kimi uzmanlar, artık Hamas'ın bölgede savaş sonrası inşa edilmesi muhtemel düzende yer alamayacağını savunuyor. Tarihçi Louis Fishman ise İsrail'in diplomatik çözüm bulmada uzun zamandır ayak diremesi nedeniyle Hamas'ın halen "fiilen ana aktör konumunda" olduğuna dikkat çekiyor. Fishman, "Erdoğan da bunun farkında. Zaten Hamas tamamıyla oyun dışı kalmış olsa, Erdoğan onlarla görüşecek son kişi olurdu değil mi? Ama işte Erdoğan'ın onlarla yeniden buluşmuş olması Türkiye'ye uzun vadede bir fayda sağlamayacak. Ne ABD ne AB ile ilişkilerinde, hatta bölgede ABD ile kısmi koalisyonda olan ılımlı aktörlerle ilişkilerine de bu Türkiye'ye olumlu katkı sağlamayacak. Hatta Hamas'a bile bunun bir getirisi yok ki. Evet Erdoğan tarafından ağırlanmaları belki onları o an ilgi odağı haline getirip, spotların onlara çevrilmesini sağlıyor olabilir ama işte o kadar, çünkü Türkiye bu meselede ana aktörlerden değil" görüşünü aktardı. Üstelik Erdoğan'ın Haniye ile Cumartesi günü gerçekleştirdiği görüşmeden sadece üç gün sonra Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları tarafından "tüm cephelerde İsrail'e karşı gerilimin tırmandırılması" çağrısı yapması, Ankara'nın girişimlerinin çok da sonuç vermediğini gösteriyor. Bu arada uluslararası basında, Katar'ın Hamas'ın ülkeyi terk etmesini istediği, terör örgütünün karargahını Türkiye'ye taşıyabileceği iddiaları yer almıştı. Hamas böyle bir konunun gündemde olmadığını açıklarken, Erdoğan da kendisine böyle bir bilgi gelmediğini, Katar'ın böyle bir adım atacağını düşünmediğini söyledi. Tarihçi Fishman da buna ihtimal vermediğini anlatırken, "Hamas'ın karargahını Türkiye'ye taşıması ihtimali Türk kamuoyunun öyle kolayla sindirebileceği kabul edebileceği bir şey olmaz zaten. Basında bu konuda yer alan iddialara yönelik tepkiler bile çok yoğundu. Ayrıca bu Erdoğan'a, her şeyden daha büyük bir zarar verir. Kendisi de bunun farkındadır" dedi. "Olabilecek en kötü senaryo yaşanıyor" Bu arada Hamas'ın İsrail'de 1200 kişinin ölümüne yol açtığı ve 250 kişiyi rehin aldığı 7 Ekim'deki terör saldırıları sonrasında İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik başlattığı askeri operasyonlarda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 34 bini aştı, bölge halkının yüzde 90'ı yerinden edildi. İsrail ordusunun hedef aldığı Nasser ve El Şifa hastanelerinde toplu mezarlar bulunduğu yönündeki haberler uluslararası toplumda Netanyahu hükümeti ve İsrail ordusuna yönelik tepkileri daha da arttırdı. Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası toplumdan toplu mezarlarla ilgili bağımsız soruşturma yürütülmesi yönünde art arda çağrılar yapılıyor. BM, çıplak, elleri bağlanmış cesetler bulunduğu iddialarının savaş suçları endişesini yeniden gündeme taşıdığına dikkat çekiyor. İsrail'in yoğun itirazlara rağmen Refah'a yönelik askeri operasyonunu başlatması durumunda insani felaketin boyutunun daha da ağırlaşmasından endişe ediliyor. Louis Fishman'a göre, bölge 7 Ekim sonrası yaşanabilecek en kötü senaryoya sahne oluyor ve bunda büyük ölçüde Hamas'ı salt askeri yöntemlerle geri püskürtmeye çalışan, diplomatik strateji ve siyasi çözüm stratejileri geliştirmeyi tamamıyla göz ardı eden Netanyahu hükümetinin sorumluluğu bulunuyor. İsrail'de, Türkiye'dekine benzer bir süreç yaşanmakta olduğuna, ülkenin giderek otoriterleştiğine dikkat çeken Fishman, Netanyahu hükümetinin bir süre daha iktidarda kalmak adına her şeyi göze alır noktaya geldiğine vurgu yaptı, "Kısa bir süre daha iktidarda kalmak adına uzun dönemli istikrar tehlikeye atılıyor. Tanık olduğumuz şey bu" diye konuştu. Hamas neden uzlaşmaya yanaşmıyor? Alman terör uzmanı Hans-Jakob Schindler de kısa vadede Gazze'de ihtilafın son bulması konusunda iyimser olmadığını, Hamas'ın uzlaşmaya yanaşmadığını söyleyerek bunun nedenlerine şu ifadelerle açıklık getiriyor: "Hamas'ın stratejisi başından beri üç ayaklıydı. 7 Ekim'de planladıklarına İsrail'in sert karşılık vereceğini, Gazze'de sahip oldukları imkanlarla buna karşı koyamayacaklarını biliyorlar bu nedenle ihtilafı bölgesel bir ihtilafa dönüştürmeyi hedefliyorlardı. Son aylarda yaşananlar, Hamas'ın istediği boyutta olmasa da bir ölçüde bundan sonuç aldığını gösteriyor. İkinci olarak Hamas, İsrail'e olabildiğince çok Filistinliyi öldürterek uluslararası toplumu etkilemek, '7 Ekim'de ne olduysa oldu ama asıl bakın İsrail ne yapıyor' demek istedi. Bu hedefinden ciddi ölçüde sonuç almış görünüyor. New York'ta Columbia Üniversitesi'nde ve ABD'deki diğer üniversitelerde olanları görüyorsunuz. Üçüncü ayak da rehinelerdi. Bunu Filistinli tutukluların serbest bırakılması ama aynı zamanda Hamas liderliğinin hayatta kalması için kullanıyorlar. Ve bu üç ayaklı stratejileri kısmen de olsa Hamas için işliyor görünüyor. Bu nedenle ne yazık ki Hamas'ın şu anda uzlaşması zor, zaten bu nedenle her öneriyi geri çeviriyorlar." DW Türkçe'ye sansürsüz nasıl erişebilirim?
Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir