2000 yılının Şubat ayında Paul Crutzen, Meksika’daki Uluslararası Jeosfer-Biyosfer Programı’nda konuşmak için kürsüye çıkmıştı. Ozon tabakası, nükleer bir kışın etkileri gibi dev problemler üzerinde çalışan Nobel ödülü sahibi ve dünyanın en çok atıf yapılan bilim insanlarından biri olan Crutzen konuşurken, insanlar onu can kulağıyla dinliyordu.

Onun türettiği Antroposen kelimesinin tutulması ve geniş ölçüde yayılması da şaşırtıcı değil. Yeni bir jeolojik çağ önerisi olan bu terim, sanayileşmiş insanlığın etkisiyle dönüşen bir Dünya’yı temsil ediyor.

YAKIN GELECEKTE DEĞİL AMA YÜZLERCE YIL ETKİSİ SÜRECEK
Populer Science Türkçe'ye göre tamamen yeni ve insan eseri olan jeolojik bir çağ fikri, BM’nin güncel iklim zirvesi COP28 bakımından iç karartıcı bir senaryo sunuyor. Bu ve diğer benzer konferanslarda verilen kararların etkisi sadece bizim ve çocuklarımızın değil belki de bütün insanlık yaşamının ötesinde hissedilecek.

Antroposen günümüzde yaygınlık kazansa da Crutzen bunu ilk dile getirdiğinde hala yeni bir öneriydi. Crutzen gezegenimizde bu yeni buluşunu destekleyen pek çok belirtiden bahsediyor: Muazzam büyüklükte orman kaybı, dünyanın en büyük nehirlerinde mantar gibi biten barajlar, denizlerde aşırı avlanma, gübre kullanımıyla altüst olan gezegenin nitrojen döngüsü, sera gazlarındaki hızlı yükseliş.


İklim değişikliğinde uyarı zilleri uzun süredir çalıyordu. Küresel ortalama yüzey sıcaklıkları 20’nci yüzyılın ortalarından beri hemen hemen yarım derece yükselmişti. Fakat yine de, buzul çağlarının buzullar arası dönemleri için normal değerler dahilindeydiler. Ortaya çıkan birçok problem arasında iklim, geleceğin meselesi gibiydi.

Yirmi yıldan biraz uzun bir süre sonra ise bu gelecek gelip çattı. 2022 itibariyle küresel sıcaklıklar yarım derece daha tırmandı ve son dokuz yıl, kayıtlar başladığından bu yana en sıcak yıllar oldu. 2023 ise iklim değişimi rekorlarının kırılmakla kalmayıp paramparça olduğu bir yıldı.

Eylül ayına geldiğimizde ise küresel ortalama sıcaklıklar, BM İklim Değişimi Konvansiyonu tarafından Paris anlaşmasıyla belirlenen güvenli ısınma sınırı 1,5°C’yi aşalı 38 gün olmuştu. Önceki yıllarda böyle şeyler nadir görülürken, 2000 öncesinde bu noktaya hiç gelinmemişti.

Sıcaklıklardaki bu yükselişler rekor kıran ısı dalgalarını, orman yangınlarını ve selleri beraberinde getirdi. Tüm bunlar, insanların diğer bölgesel eylemleriyle daha da kötü bir hale geldi. İklim, Antroposen Dünya’sında sahneyi kapmıştı.


Sıcaklıklarda neden böyle bir yükseliş görülüyor?

Sebeplerden biri de, fosil yakıtların insanların enerji kullanımındaki egemenliğini sürdürmeye devam etmesiyle sera gazlarında yaşanan amansız yükselişti. Crutzen Meksika’da konuşurken, atmosferdeki karbondioksit seviyeleri sanayi öncesi seviye olan 280 ppm’den (milyon başına parça) yaklaşık 370 ppm’ye gelmiş durumdaydı. Her yıl yaklaşık 2 ppm yükselen seviyeler, artık 420 ppm civarında.

Bir diğer sebep ise eski enerji santralleri ve sülfür yönünden zengin kirli yakıtların kademeli şekilde terk edilmesini sağlayan yeni düzenlemeler sayesinde ısınmanın, hem karada hem de denizde son birkaç yıldır görülen daha temiz havalardan kaynaklanıyor olması. Bu endüstriyel pus ortadan kalktıkça, Güneş’in enerjisi atmosferden daha fazla geçip karaya daha fazla ulaşıyor ve küresel ısınma tam güç devreye giriyor.

Bir başka sebep ise denizdeki buzların ilk olarak Kuzey Kuzey Kutup bölgesinde, son iki yıldır da Antarktika civarında ansızın erimesiyle, gezegenimizin bu ısı yansıtan aynalarının küçülmesi. Ayrıca iklim geri besleme döngülerinin de etkisini gösterdiği görülüyor. Atmosferdeki metan gazında 2006’dan beri meydana gelen yeni ve keskin bir yükseliş, ısınan bir dünyada tropik sulak alanlardaki çürüyen bitki örtüsünün artışından kaynaklanıyor gibi duruyor ki metan, karbondioksitten çok daha güçlü bir sera gazı.

Bu son ısınma adımı, halihazırda Dünya’yı yaklaşık 120.000 yıldır görülmemiş iklimsel ısınma seviyelerine, şimdikinden biraz daha sıcak olan son buzullar arası dönem düzeylerine çıkardı. Çeşitli geri besleme döngülerinin etkili olmasıyla, önümüzdeki yüzyıllarda bizi daha çok ısınma bekliyor.

Antarktika’nın buzlarında meydana gelen bu ısınmanın etkilerine yönelik yapılan yeni bir çalışmada, söz konusu ısınma dönemleri okyanuslara yayılıp kutuplardaki büyük buz katmanlarının altını oydukça, “politika yapıcıların önümüzdeki yüzyıllarda deniz seviyelerinde birkaç metrelik yükselişlere hazır olması gerektiği” aktarılıyor.

Karbondioksit salımlarının hızla azaltıldığı en iyimser senaryoda bile durum bu şekilde kalıyor. Fakat salımlar keskin biçimde yükselmeye ve iklim etkisini derinleştirmeye devam ediyor.


Bu durumun jeolojik bir ölçekte vuku bulduğunu görmek için Antroposen merceğinden bakmamız gerekiyor. Dünya’nın dönüşü ve yörüngesinde meydana gelen düzenli, binlerce yıllık değişimlerin hassas dengeli mekanizması, milyonlarca yıldır sıkı biçimde kontrol edilen sıcak ve soğuk örüntüler taşıyor.

Şimdiyse bu kontrol mekanizması, bir asırdan biraz daha fazla sürede atmosfere pompalanan bir trilyon ton karbondioksit ile birlikte devre dışı kaldı.

Dünya Sistemi boyunca görülen bu etkiler modellendiğinde, yeni ve aniden bozulan iklim örüntüsünün en az 50 bin yıl; muhtemelen çok daha uzun süre kalacağı görülüyor. Bu durum gezegenimizin temelden ve geri döndürülemez şekilde değişerek, tarihin derinliklerinde meydana gelen birtakım büyük iklim değişimi olaylarıyla kıyaslanabilecek hale geldiğini gösteren önemli bir işaret.

Peki fosil yakıt çıkarlarının bu denli güçlü şekilde temsil edildiği bu iklim toplantısı bir farklılık yaratacak mı? Karar faktörü, karbon salımlarının “net sıfır”a getirilip burada dengelenmesinin yalnızca çok önem taşıyan bir ilk adım olması.

İnsanlık için iklimin en uygun şekilde düzeltilmesi ve yaşamın bir bütün olarak serpilmesi için negatif salımlar; yani karbonun atmosferden ve okyanus sisteminden alınması ve yeniden yer altına konulması gerekiyor. Gelecek nesiller için tehlikede olan çok şey var.