Gündem

Kobani davası | Selahattin Demirtaş: Kürt olduğumuz için yargılanıyoruz!

18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobani davası devam ediyor

Eski HDP Eş Genel Başkanları ve MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobani davasında savunmasına devam eden Selahattin Demirtaş, "Kürt olduğumuz için, savunduğumuz için yargılanıyoruz" dedi. SEGBİS dökümlerinde kullandığı “Newroz” kelimesinin “v”ile yazılmasına tepki gösteren Demirtaş, “ben Newroz derken ‘W’ ile söylüyorum. Kürtçe olarak. ‘Nevroz/Nevruz’ olarak geçtiğini görüyorum. Biz Newroz dediğimiz için yargılanıyoruz. O ‘W’ kolay kazanılmadı” diye konuştu. Demirtaş, “Vali ile el ele mangalın üstünden atlasaydım yargılanmazdım. Ben Nevruz’u kutlasam yargılanmazdım. Ben o ‘W’ ile yazılan  Newroz’u kutladığım için yargılanıyorum” ifadelerini kullandı.

IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, eski adıyla Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobani davası devam ediyor.

Figen Yüksekdağ’dan Demirtaş’a başsağlığı
Duruşma başlamadan önce SEGBİS ile bağlanan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Demirtaş'a başsağlığında bulundu. Taziyeyi teşekkür ederek kabul eden Demirtaş “Çok teşekkür ederim. Sen nasılsın?” diyerek diğer katılımcı ve izleyicilerle selamlaştı.

“Öcalan'a ‘sayın’ demek ifade özgürlüğü kapsamındadır”
Demirtaş, savunmasında şunları söyledi:

"Bugün kalan fezlekelere ilişkin savunmalarıma devam edeceğim. Fezleke sırası değil kronolojik bir sıralama planladım. Bu fezlekelerden birinde ‘billboardlardaki ‘Kürtçe ifadeler’ yasaklanmış buna ilişkin basın açıklamasındaki konuşmalarım konu olmuş. Bu afiş ve basın açıklaması Abdullah Öcalan’ın Newroz mektubu ve Kürtçe üzerinden savcı ‘suçu ve suçluyu övmek’ üzerinden suçlamış. (Abdullah Öcalan’ın Kürt halk önderi olması demem üzerinden) Bunu olmadığını ve illiyet bağını da araştırmamış. Eğer savcı Abdullah Öcalan’ın Kürt halk önderi olması ile ilgili bir sorun varsa bunun yeri mahkeme değil, başka (düzlemlerde) tartışılabilir. (Örnekler vererek) Mafya liderleri tahliye edildikten sonra MHP binalarına gitmesi ya da Topal Osman’ı övmek ‘suçu ve suçluyu’ övmek olarak nitelendirilmiş mi?

“Bunun konu edilmesi Kürt sorununa olan yaklaşımdır”
Mesela İngilizce’de sayın dememek ayıp. Benim yurt dışındaki konuşmalarımda Öcalan bile desem ‘Mr. Öcalan’ yazıyorlar. Dilin kendisinde var. Saygınlık değil de hitap olarak. Bizim Öcalan’a Sayın Öcalan dememiz savcının konu edeceği bir şey değil, olamaz. Benimser ya da benimsemez o da davanın konusu değildir. Kenan Evren için ‘Sayın, muhterem Kenan Evren’ desek suç mu olacak? Bunun konu edilmesi Kürt sorununa olan yaklaşımdır. Travmadır. Özgüveni olan devlet bununla mı uğraşır? Tamamı ifade özgürlüğü kapsamındadır. (Kanunda da diyor) Şiddet övgüsü yok, şiddet sonucu yok ama propaganda deniyor. Bunu hazırlayan hakim savcılar bilmiyor mu? Biliyor, yargılanmak istenen iradedir.

“Abdullah Öcalan Kürt sorununun çözümünde bir aktördür”
Bizim bu konuda görüşümüz nettir. Kafası karışık olan devletin kendisi, parlamentosudur. Bizim (nazarımızda) Abdullah Öcalan, Kürt sorunun çözümünde bir aktördür. Katılan katılmayan, sayın diyen demeyen de özgürdür. (Kastı -hakaret olarak- aşmayacak) şekilde eleştirilere de açığız.

“Kürt olduğumuz için yargılanıyoruz”
Duyuyorum birileri diyor ki 'Demirtaş Kürt, Kürdistan demeye başlamış. Dikkatinizi çekerim kaç yıllık konuşmalarından yargılanıyorum. Ben bunları yeni söylemedim. Azerbaycan değil Kürdistan dediğim için yargılanıyorum. Yoksa ben Soma Katliamı ile ilgili de konuşmuşum, çok da sert eleştirmişim neden onlardan yargılanmıyoruz. Savunmamın başından beri dediğim gibi Kürt olduğumuz için, savunduğumuz için yargılanıyoruz.

Çözüm sürecinde birçok siyasetçi (Bülent Arınç gibi iktidardaki ya da iktidara yakın isimleri kastederek) Abdullah Öcalan dedi. Hatta överek bahsetti. Şimdi isimlerini de anmayacağım. Ben meşruiyeti onların ve onların söylemleri üzerinden kurmam.

“Biz Newroz dediğimiz için yargılanıyoruz, o 'w' kolay kazanılmadı”
Tarihi tutanaklara kayıt olsun diye söylüyorum. SEGBİS dökümünü hazırlayacak arkadaşa söylüyorum; ben Newroz derken ‘W’ ile söylüyorum. Kürtçe olarak. ‘Nevroz/Nevruz’ olarak geçtiğini görüyorum. Biz Newroz dediğimiz için yargılanıyoruz. O ‘W’ kolay kazanılmadı. Tarihi tutanaklara kayıt olsun diye söylüyorum.

“Savcıya göre ben ‘örgüt propagandası olacak şekilde zafer işareti’ yapmışım!”
(Demirtaş Newroz konuşmalarına ilişkin davaya konulan suçlamaların olduğu fezlekeyi okudu)

Savcıya göre ben ‘örgüt propagandası olacak şekilde zafer işareti’ yapmışım. Ben de merak ediyorum ‘örgüt propagandası olacak şekilde zafer işareti’ nasıl yapılıyormuş da ben yapmışım. Savcı, benim emniyet müdürü, polis komiseri olduğumu düşünmüş oluyor ki benim neden kitleyi dağıtmadığımı konu etmiş. Bir siyasetçi olarak bu sorumluluğu savcı hangi yetki ile bana yığıyor.

“Mazlum Doğan'ı ananları değil, işkence edenleri yargılasınlar”
Savcı niyet okuyarak benim Mazlum Doğan’ı -işkenceler karşı bedenini yakarak protesto etmiş bir kişiyi- insanlık onuru adına anmamı suç sanmış. O zaman ben de niyet okuyarak söylediklerimin aksini savunmayı suç diyeyim. Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı direnmesinin saygıdeğer olduğunu söylemem suçsa bunun tersini savunmak; işkenceyi savunmaktır, Esat Oktay’ı savunmaktır. Esat Oktay'ı anmak suç olmuyor da Karakoçanlı işkenceler karşı protesto eden bir genci savunmak mı suç? Diyarbakır Cezaevi’ni şimdi müze yapacağız diyorlar. (Hafıza mitini böyle diri tutacaklar) Gültan Kışanak da Miroğlu da Altan Tan’ın babası da o cezaevinde kaldı. Eğer geçmiş ile yüzleşilecek ise Mazlum Doğan’ ananları değil, işkence edenleri yargılasınlar.

“Vali ile el ele mangalın üstünden atlayıp ‘Nevruz’u kutlasam yargılanmazdım!”
Vali ile el ele mangalın üstünden atlasaydım yargılanmazdım. Ben Nevruz’u kutlasam yargılanmazdım. (Ben o ‘W’ ile yazılan ) Newroz’u kutladığım için yargılanıyorum."

“Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Ümit Özdağ kim varsa bir canlı yayında buluşalım”

Demirtaş fezlekelere konulan konuşmalarından birinin Mazlum Doğan’ın memleketi olan Karakoçan’da gerçekleşen basın açıklaması olduğunu belirterek devam etti:

“Siyasi olarak birileri eleştirebilir. Hakaret etmemek, linç etmemek, tutuklamamak şartıyla tartışabiliriz. Bizi -siyaset yapmamızı- engelleyenler ağa çıkmamızı mı istiyorlar, anlamıyorum.

Buradan partimizin dediği özgüvenini göstermek içinde çağrı yapmış olayım. Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Ümit Özdağ kim varsa bir canlı yayında buluşalım. Koşullar eşit olsun. Televizyonlar yayınlansın. Biz düşündüklerimizi anlatalım. İddia ediyorum yayının sonunda herkesi demokratik özerkliği, bizim çektiğimiz acıları anlar.

“Biz engellenmesek ortalarda Kürdüm diye dolaşmayız”
Bir müddet televizyonlarda bunları anlattık. Türkiye biraz nefes aldı. Yanı başındaki komşusunun 100 yıldır zulüm gördüğünü 4-5 yıl içinde öğrenen insanlar oldu. İnkılap kitaplarında anlatılmamış. Medya görmemiş. Biz engellenmesek ortalarda Kürdüm Kürdüm diye dolaşmayız. Hep Kürt sorununu konuşuyorsunuz diyorlar, hayır diğer-dertlerimiz- konuştuklarımıza dava açılmıyor onları duymuyorsunuz. Hakim ve savcılar lütfen bizim ekoloji çalışmalarımıza (konuşmalarımıza) dava açın onlar da görünür olsun.

“Ticaret yaparken Kürtçe konuşurken sorun yok”
Buradan Irak sınırına gidip Kürdistan Federal Bölgesi ile ticaret yaparlar, hepsi resmi. ‘Kürdistan Federal Bölgesi’ ibaresi ve bayrağı var antetli kağıtlarda. Altlarında yazar da kendi imzalarını atarlar (çoğu da AKP’li MHP’lidir) Gidip ticaret yaparken onlarla Kürtçe konuşurken sorun yok, paralara gelince sorun yok. Ama döndükleri gibi ‘Kürt yoktur’ derler. Gelmiş marşları yok diyorlar. Var, Mahabad'da yazıldı, Şair Dildar yazdı ben değil. Bugün çocuklarınızı gönderdiğiniz okullarda Türk Marşı okutulmazsa cingar koparırsınız. Bu da bizim marşımız, değerimizdir. Ortak değerlerimizi çoğaltalım (sorunu kolaylaştırır). Birbirimizin renklerine, marşlarına, değerlerimize saygı ile çözebiliriz. Bizi bunlardan (anadili savunmak, Kürtçe’yi savunmak) yargılamak değerleri saygısızlaştırmak, hakaret etmek, aşağı görmektir. Bizim vergi verdiğimiz devlet bizi bunlardan yargılamamalı. Bu davaya konu tüm konuşmalar bundan ibaret. Devlette toplumda buradan baksın.

“PKK'yi dağa çıkaran devletin politikalarıdır”
Babam, annem çat pat bilirdi Türkçe’yi. Biz eğitim dili, medya derken biliyoruz. Ama Kürtçe’yi korumak adına ne tedbir var? Asimilasyon da etkiliyor. Kamu olanaklarında ve kontenjanlarında yer verilmiyor. Bir de kriminalize edilip yargılanıyor. Dil sadece iletişim aracı değil, duygu ifade aracı da. Türk diline dair çalışmalar var ne güzel. Sağlık Bakanlığı, Diyanet Bakanlığı’nın var mı (Kürtçe’ye ilişkin) bir çalışması? Yok. Biz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Onu da terör faaliyeti ilan ediyorlar. Biz dile getiriyoruz. PKK’yi dağa çıkaran devletin (bu) politikalarıdır. Umarım (ileriki süreçlerde) bir süreç başlar da biz de bir parçası olabiliriz.

“Bizzat görüşüyordum, Şırnak meydanlarında selamlaşmıyordum”
(Fezlekelere konulan konuşmalarından bahsederek) Bu konuşmanın bir CD’de olduğu söyleniyor. Ses çözümünü istiyoruz dosyada yok diyor. (Çeşitli mercilere) yazıyoruz. Bakıyoruz ki dosyada varmış. Kim yapmış bu çözümü ‘polis çözmüştür’ deniyor. Ben polisin yaptığı çözümü kabul etmiyorum, bağımsız bilirkişi tarafından yapılmalıdır. Nihayetinde bu konuşma Newroz konuşmasında Şırnak meydanında Abdullah Öcalan’a ve tutuklulara selam göndermemi konu etmiş savcı. Ben o zaman (Öcalan ile çözüm sürecine ilişkin görüşmeleri kastederek) bizzat görüşüyordum, Şırnak meydanlarında selamlaşmıyordum.

“Türklüğün var olmaz teci kürdün inkârı üzerine kurulmuştur”
Davutoğlu'na PYD ile görüşün demişim. Fırat geçilmeyecek diyorlardı. Geçildi. Demek ki benim (önerdiğim) yol daha mantıklıymış, görüşülebilinirdi. Hükümetin Suriye politikasını eleştirmişim, savcıyı neden ilgilendirir? Bir siyasi parti başkanı ülkenin dış politikasını eleştirmiş, savcıya ne oluyor? Suçlamayı kabul etmiyoruz. PYD ile görüşülmesini, uzlaşma sağlanmasını savunuyorum. Bir Kürt olarak bundan ben de etkileniyorum. Esad ile görüşülmesine, Biden ile görüşülmesine ses çıkaran olmuyor. Kürtlerin temsilcileri ile tokalaşılmasında tüyler diken diken oluyor. Herkes ile görüşüyorular, Taliban ile de görüştüler. Savaş olan her ülkeyle ile görüştüler. Kürtler hariç. Bir Kürtler ile görüşülmedi. Bunu da sadece Erdoğan böyle düşünmüyor. Siyasetçisi, aydını, akademisyeni hepsi. Akademisyenlerin de hepsini barış dedikleri için ihraç ettiler. Kalanlar da böyle düşünüyor işte. Blinken silah veriyor ama tokalaşınca sorun yok. Ama PYD ile görüşmüyorlar. Çünkü Türklüğün var olma tezi Kürdün inkarı üzerine kurulmuştur, Amerikanın inkarı değildir. Onlarla görüşme bu temelleri sarsmaz. (Konu ne olursa olsun içinde Kürt geçince) Türk'ün varlığı, devletin bekası sarsılıyor.

“Kürdün ırkçısı yoktur”
Kürdün temsilcisi ya hapiste ya sürgünde. Hiç görüşülmeyecekler listesinde biz varız. Ne zaman görüşürler? Sıkıştıklarında. Akılları başlarına gelse de görüşseler. Biz de neden bu kadar görüşmek istiyoruz? Çünkü barış sevdalısıyız. Karşı taraf cinnet halindeyken bizim barış dememiz gerekiyor. Mecburuz. Kürdün ırkçısı yoktur. Bugün Kürtler ırkçılık yapmaya kalsa neler olur? Dua edin ırkçı değiliz."

Duruşma, 13.45'e kadar verilen aranın ardından Demirtaş'ın savunmasıyla devam ediyor.

"Savcı iddianamede Kürt'ün baş harfini yine küçük yazmış "
(Hakkında hazırlanan fezlekeler arasında Elazığ’daki konuşmasına değinerek) İddianamedeki konuşma tarihi 2013, dokunulmazlıklarımızın kaldırılmasından sonra tüm savcıların olduğu gibi hızlıca ellerinde olanı dosyaya göndermişler. Dokunulmazlıklarımızın kaldırılması beklenmiş, bu konuşma öyle eklenmiş. 1.5 sayfalık iddianamedeki konuşmada geçen Şeyh Sait’e ilişkin 3 cümle. Savcı illiyet bağı aramamış, davayla ilişkisine değinmemiş. Bu savcı Şeyh Sait’in Kürtler için değerini, tarihini biliyor mu? Bilmiyor. Savunmamın geçtiğimiz günlerinde buna değindim. Bir daha değinmeyeceğim. Savcı bu iddianamede 'Kürt'ten bahsederken baş harfi gene küçük yazmış.

(Hakkında açılan diğer iddianamelerde de benzer şekilde suçların isnat edildiğine ve delillere dikkat çekerek) ‘Demirtaş'ı yargılamanın hazzına kapılan her savcı, gelen her itirafı, belgeyi incelemeden dosyaya eklemiş. Bunları kabul etmiyorum.

"Kongremizde neden PKK marşı çalalım?"
Devlet bilmiyor mu PKK marşı yok, olsa da kendi kongremizde neden çalalım? Bunlar bilirkişi tespiti ile ortaya çok rahat çıkabilir. Bunlara da katılmıyorum. Yurtdışındaki bir röportajım alınmış. Önü arkası yok. Bu haliyle bile suç sayılamaz iken savcı ne metni ne de bilirkişi istemiş. Hakkımdaki suçlamaların hepsi böyle mükerrer. İfade özgürlüğü kapsamında siyaset yapmak dışında bir şey yok. Kürt sorunu gibi ağır bir konuda siyasetçilerin sözlerini cımbızlayarak almak devletin de savcının da aklına yaramaz.

"Kürde söven şikayeti alıp, kürde dava açmak ırkçılıktır"
(Bir başka konuşmasının CİMER üzerinden şikayet edilerek dosya eklendiğine dikkat çekerek ve kişinin şikayet içeriğindeki küfürlere yer vererek) Burada en aşağılık küfürleri etmiş bana, CİMER 'yav burada hakaret var' demek yerine almış bu şikayetten bana dava açmış. Kürdün anasına, bacısına söven şikayeti alıp Kürde dava açarsın. İşte bunun adı Kürt sorunu. Irkçılıktır. Bu şikayeti yapan nerede, ne yapıyor bilmem. Yıl olmuş kaç ben hala bundan yargılanıyorum. O yüzden buna savunma yapmıyorum. Her ne söylemişsem de arkasındayım.

Bazen vermek istediğiniz mesajı iletmek için daha sert ya da ironik olarak verirsiniz. Bazen niyeti de aşarsınız. Benim de olmuştur, bunun için niyeti aşan, kırdığım olmuşsa özür dilerim. O dönemin siyasi atmosferinden kaynaklı kurduğum cümlelerdir. Bizler siyasetçiyiz daha dikkatli olmalıyız. Bu konuda (bu şekilde) eleştirmek isteyen olursa da kabul ederim.

Ayrıntılar gelecek...