Fehmi Koru*
Dünkü Hürriyet’in birinci sayfasının tam ortasında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önünde mikrofonlu bir fotoğrafına eşlik eden, büyük harflerle şu manşet cümle vardı: “AB İLE YOLLARI AYIRABİLİRİZ”.
Hürriyet haberden yine büyük harflerle bir alt cümle daha çıkartmış: “AMERİKA YOLUNDA AB’YE REST”.
‘AB’ harfleriyle kast edilenin Avrupa Birliği olduğunu biliyoruz. Yollarımızı ayıracağımız işte o…
İyi de AB ile yolumuz bir miydi ki, şimdi ondan ayrılacağız?
Başka sorularım daha olacak ama önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne dediğine kulak verelim:
“AB’nin Türkiye’den kopuş hamlelerini yaptığı bu dönemde biz de değerlendirmemizi yaparız. Avrupa Birliği ile yolları ayırabiliriz.”
Türkiye, AB ile, adı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olduğu 1960’lardan beri irtibatlı. AET adını Avrupa Birliği (AB) olarak değiştirip kendisine ekonomiden daha geniş bir alan belirlediğinde, Türkiye onun müstakbel üyesi konumundaydı…
Yunanistan’la beraber…
Sonunda Yunanistan AB trenine atladı, biz yaya kaldık.
İlk kopuş o zaman oldu.
Sonradan bazı iktidarlar ara istasyonlardan birinde trene binme girişimlerinde bulundularsa da, tren o istasyona uğramadı.
Ta ki, AK Parti iktidara gelene kadar…
AK Parti’nin ilk hükümet programında AB ile tam üyelik taahhüdü vardı.
O taahhüt karşı taraftan da -AB’den- kabul gördü; 2004 yılı sonunda yapılan AB Zirvesi’nde, üye ülkelerin devlet veya hükümet başkanları “Türkiye ile ortaklık müzakereleri başlayabilir” kararını verebildiler.
Eş zamanlı olarak Avrupa Parlamentosu da Türkiye’nin AB üyeliğinin yolunu açan bir karar aldı.
Tam üyelik müzakereleri, 3 Ekim 2005’te başladı. Arkası gelmedi ama. Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakereleri 2006 yılında durdu.
Esas kopuş da Türkiye üyelik hevesini kaybettiği için o tarihte oldu
Neden oldu bu?
Sorumun geniş biçimi şu: AB üyesi olabileceği zar zor da olsa 2004 yılında üye ülkelerce kabul edilmiş olan Türkiye, yaklaşık 10-12 yıl sonra, ne oldu da AB üyeliğine kabul edilemeyecek ülke haline dönüştü?
Bu sorunun cevabı, 2016 yılından bu yana, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu tarafından duyurulan kararlarda yer alıyor.
AB üyeliği için iki alanda belirlenmiş olan şartların yerine gelmesi bekleniyor.
İlki Kopenhag kriterleri…
Adayların demokrasi, insan hakları, hak ve özgürlükler gibi temel konularda üye ülkeler standardında olmaları gerekiyor.
Türkiye’ye “Aday olabilir” dediklerinde, -2004 yılında- ülkemiz o standartlarda olmasa bile onları benimseyebilecek bir arayış içerisinde görünüyordu. Üzerinde müzakere yürütülen 35 fasıldan bir çoğu bir çırpıda bu sayede geçebildi.
Bir başka yerine getirilmesi gereken şartlar için de Maastricht kriterleri var AB’nin…
Çok sıfırlı parasından altı sıfırı atabilmiş, 1 TL’nin 1 dolara yakın değerde olduğu, enflasyonu tek haneli hale gelmiş bir ülke olarak Türkiye, o kriterlere de fazla uzakta değildi.
[Merak eden internet ansiklopedisinden ‘Maastricht kriterleri maddesine göz atsın, bugünkü halimizi o kriterler açısından mukayese etsin. Üzülmek istemeyene tavsiye etmem ama.]
Uzun lafın kısası, Türkiye ile AB çoktandır aynı yolun yolcusu değil zaten; bu sebeple, “Biz de değerlendirir ve gerekli görürsek yolumuzu ayırırız” demenin fazla bir anlamı yok.
Varmış gibi görünmesinin sebebini de hatırlatayım: Birkaç ay önce -11-12 Temmuz 2023’te- Vilnius’ta gerçekleşen NATO Zirvesi sırasında, o güne kadar ısrarla İsveç ile Finlandiya’nın üyeliğini bloke eden Türkiye, itirazından vazgeçtiğini bildirmişti
Bu yeni durum sonrasında AB ile yeniden üyelik hevesi Ankara’da doğmuş olabilir.
Hevesi büyüten NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg‘in “Türkiye’nin AB üyeliğini destekleriz” açıklaması oldu.
Joe Biden da olumlu şeyler söylemiş olabilir.
Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesinde bile AB fazla aceleci davranmıyor, tam üyelik bir tarafa…
“Kopenhag kriterleri olmazsa Ankara kriterleri uygularız” denilmişti, öyle bir kriter de ortada yok.
Durum özetle budur arkadaşlar.