Politika

İmamoğlu'ndan liyakat çıkışı: Kamu kurumu akrabalık yeri değildir

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve eşi eşi Dilek Kaya İmamoğlu Enstitü İstanbul İSMEK kursiyerleriyle buluştu. İmamoğlu, konuşmasında kamu kurumlarındaki 'torpil'e dikkat çekti. 

İmamoğlu, şu açıklamalarda bulundu:

İmamoğlu’nun buradaki konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"Size bir destek sunan, sizin hakkınız olanı size vermeye gayret eden yöneticinin verdiği şeyin, size ait olduğunu bilin. Ekrem İmamoğlu’na minnet duymayın. Ekrem İmamoğlu’na teşekkür edebilirsiniz. Ama minnet duymayın. Sizin bu para. Bu devletin her kuruşu, bu milletin. Dolayısıyla mesele, onu iyi kullanabilmekte. Yani devletimiz yardım ediyor… Edecek. Etmemesi için toplumu zenginleştirecek. Ya toplum zengin olacak ya da yoksulun yanında olacak. Bu, sosyal devlet."

“BİZE MİNNET DUYMAYIN”
"Biz görevimizi yapıyoruz. Bize minnet duymayın. Ben size hizmet etmekle yükümlü, belediye başkanıyım. Seçildim. Allah razı olsun, oy verdiniz. İnşallah hakkınızı helal edersiniz. 5 yıl biter, Dersiniz ki, ‘Helal olsun, gereğini yaptı.’ Yetki verirsiniz, vermezsiniz. Yine yetki sizin. Tekrar takdir ederseniz, bir 5 yıl daha görev yaparız.

"HAK YEMEM, HAKKIMI YEDİRMEM"
Bizim kutsallarımız var. İnancımız kutsal. Bayrağımız, vatanımız; bunlar kutsallarımız bizim. Ama yönetici kutsal değil. Yönetici… Tamam; Ekrem İmamoğlu’nu severiz sayarız. Tamam; eyvallah bir kardeşiniz. Bir vatandaşınız, küçükler için ağabey olabilir, arkadaş olabilir. Bu kadar. Herkes için aynı şey geçerli. Bunu toplumumuz öğrenirse, en çok kime faydası var biliyor musunuz? Evlerinizdeki çocuklara. O çocukların şöyle bir özgüveni olacak kendisine, kız evladımız veya erkek evladımız, ‘Ben vatandaşım. Benim haklarım var. Ben haklarımı savunurum. Ben hep söylüyorum. İtina ettiğim şey nedir? Ramazan ayındayız. Hak yemek; Allah muhafaza. Ben kimsenin hakkını yemem, hakkımı da yedirmem. Yönetici olarak da bir kişinin hakkını, bir başkasının yemesine müsaade edemem. Edemem. Benim adaletim bu olmak zorunda.

Bu memleket, partizanlıktan çok çekmiştir. Ve hala çeker durumda. Benim öyle bir duygum yok. Parti, benim için hizmet ederken bir araç. Ama benim için amaç değil. Benim için amaç; bu şehirde yaşayan herkesin gönlüne girebiliyor musun? Mutlu edebiliyor musun? Adil bir yönetici olduğunu onlara gösterebiliyor musun? Benim için en kıymetli şey bu. O zaman ben başımı, huzur içinde yastığa koyabilirim.

“YÖNETİCİ OLDUĞUM YERDE AKRABAM KAPIDAN İÇERİ GİREMEZ”
Gençlerin, ‘Ben çalışıyorum da yani ne yaparsam boş, tanıdığım yoksa olmaz…’ Bakın bu duygu, çok kötü bir duygu. Bütün çalışma arkadaşlarım bilir, belki yüzde 3-4’ünü tanıyorumdur. Çoğunu inanın yetenek gibi aradık, sorduk. CV’lerine baktık, davet ettik. Şimdi her birisi yöneticimiz oldu. Eş, dost, akraba işini de kamuda asla sevmedim, sevmem. Akrabalık yeri değildir siyaset. Akrabalık yeri değildir kamu kurumu. Benim eşim şahit; bilir. Akrabam kapıdan içeri giremez benim kurumumda, yönetici olduğum yerde. Akrabam gitsin işini yapsın, gücünü yapsın. Burası herkesin eşitlendiği bir yerdir. O bakımdan, inşallah herkesin liyakatinin karşılığını elde ettiği, çocuklarımızı ve gençlerimizin hakkını aldığı günleri hep beraber görürüz. Ben de bunun karşılığını vermek adına, bir nefer gibi çalışmaya, hepinizin huzurunda söz veriyorum."