CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Ekonomi üst üste 14 büyüdü" sözlerine tepki göstererek "Tayyip Erdoğan çağırınca havalanına giden kot üstüne perdeden kefen yapanların değil Çanakkale kefensiz yatanların torunlarıyız. kimse bize milliyetçilik, vatanseverlik taslamasın. bu ülkenin yarınlarında kimse aç kalmasın, çocuk yatağa aç girmesin, işçiler sendikalı olsun, hiçbir öğrencinin festivali iptal edilmesin, isteyen istediği gibi yaşasın isteyen cumhuriyetçileriz. Türkiye'nin yüzünü güldürecek olan bizleriz" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Özgür Özel'in "Atatürk sizden partisini iktidar yapmanızı bekliyor" sözlerine karşılık olarak "Yediğine içtiğine dikkat etsin Atatürk ile nasıl konuştu? Ruh mu çağırdı?'' demişti. Özel, Bursa Osmangazi İlçe Başkanlığı binasının açılışında Bahçeli'ye yanıt vererek şunları söyledi:
"Bozbey, (Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey) az önce dedi ki ‘Biz Bursa'nın sorunlarını anlatıyoruz. O dönüyor, ‘Mega projelerimiz var’ diyor. CHP’nin Bursa'daki mega projesini açıklamayı Bozbey bana bıraktı. CHP Genel Başkanı olarak Bursa Büyükşehir ile ilgili mega projemizi bir cümleyle özetliyorum. Alinur Aktaş'ı gönderip Mustafa Bozbey'i getirmekten daha mega bir proje yoktur. Çünkü mega projeler bütünseldir, kapsamlıdır. Projenin içindeki parçalar birbiriyle konuşur ve sonuç odaklıdır. Bursa'da Alinur Aktaş gibi cumhuriyetle, Kurtuluş Savaşı'yla çelişkisi olan, Cumhuriyeti'nin değerleriyle çatışan, hele hele ki o Uğur Mumcu’yu paramparça ettiler, hepimizin yüreğini Ankara'daki karlı günde bin parça yapıp saçtılar. Ölümünden sonra Uğur Mumcu’ya, hem tıp hem eğitim emekçisine, bir kanaat önderine, hepimizin göz bebeği ve gözlerimizin önünde erir giderken içimizi eriten Türkan Saylan’a, Bahriye Üçok’u inancını savunan, bu ülkenin laik Türkiye Cumhuriyeti'nde bir ilahiyat profesörü kadını öldürenlere laf etmeyip de o kadına arkasından laf edecek kadar gözü dönmüş, yüreği taş, içi kinli, aklında, fikrinde örümcek fikirler olan bir kişinin Bursa'da yönetimde olduğu her gün, her dakika Bursa'ya yazıktır. Bu da bizim ayıbımızdır. 31 Mart'ta halledeceğiz.
"Katliamdan sorumlu kişiyi yeniden TCDD Genel Müdürlüğüne atayan Tayyip Erdoğan'ın talimatını gördüler"
Buraya Çorlu'dan geldim. Hayatını tren kazasında kaybetmiş 25 kişinin acılı annelerinin, babalarının, eşlerinin, çocuklarının ellerinin sıcaklığı, gözlerinin yaşındaki nem hala ellerinde. Bugün gittik oraya ve adaleti aramak için son duruşmaydı. Kalabalığı, bizleri, annelerin yüreğindeki ateşi gördüler. Tayyip Bey'in ne istediğini 4 gün önce oraya o katliamdan sorumlu kişiyi yeniden TCDD Genel Müdürlüğüne atayan Tayyip Erdoğan'ın talimatını gördüler. Bu sabah rapor alan bir hakim sayesinde duruşmayı seçimlerden sonraya ertelediler. Hem Çorlu’nun hem Soma’nın hem Afyon'un hem yanı başınızdaki Hendek’in Türkiye'de kimin haksız yere yüreği yandıysa hangi ananın gözünden yaş aktıysa o bir damla yaşın hesabını sorana kadar katillerin de müsebbiplerin de peşindeyiz. Herkes bunu böyle bilsin. Bırakmayız peşlerini, sonuna kadar takip edeceğiz.
"Sinan Ateş'in olayını araştıran savcıya ‘dur’ dedi"
Bursa’da olunca gözü yaşlı, eş, ana, çocuk deyince Sinan Ateş'i anmadan olmaz. Biz Sinan Ateş'le çok farklı dünya görüşlerinin insanlarıydık. Sinan Ateş, Ülkü Ocakları'nın genel başkanıydı. Biz CHP’de yetişmiş gençlerdik. Belki hiçbir zaman aynı sandıkta buluşmadık. Belki hiçbir zaman düşüncelerimiz örtüşmedi. Ama Sinan Ateş gibi birini iki kız babası ve sonradan hikayesini dinleyince dünya iyisi bir babayı eşini, anasını, babasını gözü yaşlı bırakarak Ankara'nın orta yerinde katlettiler. Sinan Ateş Bursalı. Sinan Ateş’in emaneti o günden sonra hiçbir siyasi partinin değil bütün Türkiye'deki siyasilerin ve Türkiye'deki herkesin emanetiydi. O günden bugüne takip ettik. Geçmiş dönemdeki genel başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu da görevi devraldıktan sonra ben de hem aileyle hem davayla ilgilenmek için elimizden geleni yaptık. Ama Türkiye'deki o Bursa'nın da üstüne çöken o tuhaf ve kirli ittifak, Sinan Ateş'in olayını araştıran savcıya ‘dur’ dedi. Savcıyı tehdit etti, savcıyı tayin etti. Bir başkasına yaptıklarından sonra rapor aldırdı, kaçtırdı. Siyasilere uzanan bu davayı örtbas etmeye çalıştı. Bursa'dan Sinan Ateş'in memleketinden bir parti burasına kadar o işin içinde diye ve Tayyip Erdoğan o partiyle ittifakı zedelenmesin diye iki kız çocuğunun babasını katledenlerin peşini bırakıyor, arkasını aratmıyorlar. Onun da hesabını sormak boynumuzun borcu olsun.
"Senin için ölsün zaten Atatürk. Atatürk'ün adını anma sen"
Sinan Ateş cinayetine taziye bile vermeyen partinin genel başkanı, kendi evlatlarının cenazesine gitmeyenler, taziyesine gitmeyenler bugün dönmüşler CHP’ye laf ediyorlar. Ne için laf ediyorlar biliyor musunuz? Ben geçen grup konuşmasında 81 il başkanımızın gözüne baktım ve dedim ki ‘Kalkın ayağa, gidin memleketinize ve Atatürk'ün partisini iktidar yapın. Atatürk sizden bunu bekliyor. Cumhuriyet’in 100 yıl önce kurucu kadroları, memleketi işgalden kurtaranlar, düşmandan temizleyenle, bu memleketi kuruluşunu örgütleyenler sizden bugün 100 yıl sonra memleketi, Cumhuriyeti bir daha kurmanızı bekliyor’ dedim. Devlet Bahçeli, bugün çıkmış ‘Özgür Bey’in akıl sağlığı yerinde mi? Atatürk öldü. Kendisi ruh mu çağırmış da Atatürk'le görüşmüş’ diyor. Sayın Bahçeli, kim ruhla, kim cinle, kim nereden besleniyor, fikri bir günde 180 derece değişiyor bilmem. Dün övdüklerine bugün küfretmenin, dün tükürdüğü suratı bugün öpmenin, dün ak dediğine bugün kara demenin, neyin nesi olduğunu, nereden estiğini ben bilmem. Onu senin zihninle baş başa bırakıyorum. Ama bilmen gereken bir şey var. Atatürk öldü diyorsan, sen bu Cumhuriyet düşmanlarına, Atatürk'e husumet duyanlara, Kurtuluş Savaşı yoktur diyenlere, keşke Yunan kazansaydı diyenlere, koltuk değneği olduğun gün Atatürk senin için öldü. Atatürk senin için öldü. Ama Atatürk onun ilkeleri için yaşayanlar için, onun eseriyle gurur duyanlar için, onun emanetini, canı pahasına savunmayı göze alanlar için, iktidarda olmasa yıllarca muhalefette kalsa da birkaç tayin, birkaç çıkar, birkaç iş, üç beş mevki için, partisinin kurultayını kaybetmemek için onu satmayanların partisidir. Atatürk bizim yüreğimizde yaşıyor Sayın Bahçeli. Atatürk, 6. filoyu denize dökenlerin, her seferinde bu memleketi düşman işgaline kaptırmamak için ölmeyi göze alanların, öyle senin yanında durduğun gibi çağırdığında havaalanına gidip kot üstüne perdeli kumaştan kefen çekenlerin değil Çanakkale'nin dedesi kefensiz yatanların partisidir. Bu memlekette ilkokul 1’de ‘Atatürk ölmedi, içimizde yaşıyor’ şiirini okuyan, gözü yaşla bu şiiri burasında hisseden on milyonlar, seksen milyon yaşıyor. Atatürk senin için öldü. Senin için ölsün zaten Atatürk. Atatürk'ün adını anma sen.
"Gün oldu göstermelik düşman oldunuz"
Atatürk'ün partisine geçtiğimiz gün televizyonda bir arkadaşımız çıkmış, konuşurken oraya alt tarafa yazıyorlar. ‘CHP-DEM iş birliği ne?’ İşinize geldi ahbap oldunuz. İşinize geldi masa kurdunuz. İşinize geldi çadır mahkemeleri kurdunuz. Gün oldu birlikte havaya durdunuz. Gün oldu göstermelik düşman oldunuz. CHP, Cumhuriyet'in, Atatürk'ün partisidir. Meclis’te bulunan her partiye aynı mesafededir. Ama CHP esas olarak altı okun partisidir. Siz dediniz diye kimseyle konuşmazlık, siz istiyorsunuz diye onla düşmanlık yapıp arkanıza dizilecek bir parti değildir. Ama şunu bilin ki CHP’nin herhangi bir üyesinin milliyetçiliğine, devletçiliğine, halkçılığına, devrimciliğine, cumhuriyetçiliğine ve vatanseverliğine laf söyleyecek adamın alnını karışlarız.
"Ona karşı açtığımız davayı reddeden hakimi bile Danıştay'dan Anayasa Mahkemesi'ne seçip ödüllendirdi"
Kadın cinayetleri bu ülkenin en büyük utancıdır. Bu kadın cinayetleri son 15 yılda sadece bir yıl düşüş kaydetmiştir. O da İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanıp onaylanıp yürürlüğe girdiği 2011 yılıdır. Sebebi şudur. Kadın cinayeti işleyenler, ‘Namus der, ağır tahrik der, kravatı takım elbiseyi giyer, iyi halden yararlanır kurtulurum’ derken 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi'yle beraber bu işler artık eskisi kadar kolay değil. Cezalar ağırlaştı. Devlet kararlı. Meclis hep birlikte oyladı’ dedikleri için o sene aşağı düşmüştür. Daha dün bir günde 8 kadın katledildi. Boşandığı kocaları ya da mevcut kocaları, bir tanesi de böyle bir durumdan dolayı yanıltılmış, kışkırtılmış babası tarafından. Kadın cinayetlerinin önüne geçmek için, var gücümüzle çalışıyoruz. Kadın kollarımız çalışıyor. Ama bu mesele toplumsal bir meseledir. İstanbul Sözleşmesi, AK Parti iktidarında 22 yıllık dönemde ‘Neyi doğru yaptılar’ diye bana sorsanız, o sözleşmeye imza koymaları, Meclis’e getirmeleri, hepimizin desteğiyle geçmesi bir nazar boncuğu gibi tek doğruları varsa AK Parti'ye takılacak bir maşallahı varsa buydu. Gecenin birinde, Hizbullahçılar istiyor diye yakında yaklaşan seçimlerde Hizbullah bağlantılı Hüdapar'la ittifakın ön şartı olduğu için, domuz bağcılarının, kadın katillerinin ve her fırsatta kadınları sahiplendirmek lazım diyerek aşağılayanların ittifakına ve onların bir avuç oyuna tamah ettikleri için bir gün tek başına İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı. Ona karşı açtığımız davayı reddeden hakimi bile Danıştay'dan Anayasa Mahkemesi'ne seçip ödüllendirdi. Dün 8 kadın hayatını kaybetti. O 8 kadının kanı İstanbul Sözleşmesi'nden çıkanın ve buna alkış tutanların elindedir. Böyle bilinsin.
"Emeklilerin çok önemli bir kısmı 10 bin lira gibi en düşük emekli maaşıyla geçinmek zorunda kalıyorlar"
Dünden beri Tayyip Bey bana saldırıyor ve şunu söylüyor. Ben ağır bir suç işlemişim. Bugün de o suçu Bursa'da işlemeye geldim. Suçum ne biliyor musunuz? Emeklileri tahrik etmek. Emeklileri tahrik ediyormuşum. Şimdi biraz da Bursa'daki emeklileri tahrik edeyim. TÜRK İş, açlık sınırının 16 bin 250 lira olduğunu ilan etti. DİSK’in rakamları çok daha ileride. TÜRK- İş, 16 bin 250 lira harçlık sınırıdır diyor. Bu ülkede emeklilerin çok önemli bir kısmı 10 bin lira gibi en düşük emekli maaşıyla geçinmek zorunda kalıyorlar. Ben de o günden bugüne kadar sürekli bunun haksızlık olduğunu, emeklilere 10 bin lira vermenin mümkün olamayacağını anlatıyorum. Tayyip Bey'e diyorum ki bayram ikramiyesi dedin, bunu biz söylemiştik, 2015’te. 7 Haziran’da veremem dedi. Baktın seçimi kaybettin. 1 Kasım'da ‘Biz de vereceğiz’ dedirttin. Çünkü o zaman güya tarafsız cumhurbaşkanıydı. 2018’e kadar verdirtmedin. 2018’de bin lira. 2020’de iki bin lira. Şimdi bu seçimde 5 bin yapacağız diye söylediler, söylediler. 3 bin liraya çıkardılar.
"Bu sene toplam şirket ve holdinglerin tam olarak 650 milyar lira ödeyeceği vergilerden vazgeçiyorlar"
Şimdi sadece ve sadece bu hesapla mademki bu işin patenti bizdedir, gel diyorum. Bir kanun çıkaralım. Emekli kart çıkaralım. Bu karta önce aradaki 10 bin lirayı yatıralım. Çünkü şimdiye kadar verdiğin para alması gerektiği paradan 10 bin lira eksik. Bundan sonra en düşük emekli maaşını asgari ücrete tamamlayalım. Bana hesap yapıyor, verilemez. ‘Para yok’ diyor. Diyor ki bunun için diyor, 1,4 trilyon paraya ihtiyaç var. Bir kere yanlış hesap. En düşük emekli maaşlarını 17 bin 2 lira yapmak için 1,4 trilyona değil 700 milyara ihtiyaç var. Tam yarısı. 720 milyar. Ama o yanlış hesabı yapmış, hadi hızla verdiler önüne. Böyle bir para bulunamaz diyor. 750 milyar bulamıyorsun da sen sadece 2024 yılında vaz geçilecek vergiler toplamı, ne biliyor musunuz vazgeçilecek vergi? İliç’te parayı üst üste istiflerken, kumu bir yere istifleyen, sonra da 9 tane evladımızı alıp götüren o liçi işleten Anagold firması var ya. Mesela o firmaya siyanürden dolayı 16 milyon lira ceza kesip 2 ay sonra 222 milyon lira vergisini affetmişti. Vazgeçilen vergi geliri bu. Bu sene toplam şirket ve holdinglerin tam olarak 650 milyar lira ödeyeceği vergilerden vazgeçiyorlar. Emekliye lazım olan para da neredeyse bu kadar. Yani İliç’te evlatlarımızı katleden, çıkardığı altının yüzde 98’ini yurt dışına götüren, burada vergi borçları silinen firma ve onun gibi firmalara para var. Emekliye gelince para yok. Toplam 6,5 trilyon lira Tayyip Erdoğan’ın verdiği ve şimdiki Maliye Bakanının irrasyonel politikalar dediği kararlardan dolayı devletin ödediği dolar farkı parası, faiz farkı parası, altından dolayı yükümlülüklerinin artmasından kaynaklanan fark 6,5 trilyon lira. Kendi söylediği paranın tam 4 katı. Aslında lazım olan paranın, gerçek rakamın tam 8 katı. Şimdi İliç’teki şirketin vergisini affetmeye para var. Emekliye 17 bin liraya çıkarmaya, emekli kart vermeye, o kartın manav, kasap, market, doğalgazda geçmesine para yok. Yandaş müteahhitlere ödeme yaparken para var, emekliye yatıracakken para yok. Sarayın harcamalarına, bakın saray 1 dakikada 23 bin lira para harcıyor. 1 yılda harcadığı parayı 365’e, sonra 24 saate, sonra da onu 60’a bölerseniz 23 bin lira çıkıyor. Böyle milyon, katrilyon deyince anlaşılmıyor, 1 dakikada 23 bin lira. 10 bin liralık emekli maaşı sarayda 26 saniyede tüketiliyor. 14 tane uçağa para var.”
"Acı reçeteyi Albayraklar mı, Cengiz Holding mi, sarayı yapan müteahhit mi içecek"
Dünyanın en gelişmiş makam arabası. Mercedes, limuzin. 10 tane yapmış Almanlar, 2’si bunda. Birine kendi biniyor, biri boş, yoldan gidiyor. Eğer saldırı olursa aldatsın diye. Dünyada 10 tane var, 2’si bunda. O arabanın yapıldığı dönemde Merkel transporter minibüse biniyordu. Bunda dünyanın en pahalı uçan sarayı var, Merkel tarifeli uçuyordu. Bunda dünyanın en pahalı uçaklarından 14 tane var ama emekliye vermeye gelince bütçede para yok. O yüzden hepimiz aklımızı başımıza alacağız. 31 Mart tarihi bundan sonra 4 yıl boyunca önümüze sandığın gelmeyeceği bir tarihtir. Eğer 31 Mart’ta istediğini alırsa. 31 Mart’ta istediğini alırsa 1 Nisan günü zam tufanı kapıda. Kendileri söylüyor, ‘sıkı para politikası’ diyor. ‘Kemer sıkacağız’ diyor, acı reçete içireceğiz diyor. Kim içecek acı reçeteyi? Acı reçeteyi 5’li çete mi içecek? Damatlar mı içecek? Acı reçeteyi Albayraklar mı, Cengiz Holding mi, sarayı yapan müteahhit mi içecek? Acı reçeteyi emekli, emekçi, işsiz, esnaf, köylü, balıkçı, arıcılar içecek. Acı reçeteyi içmeyeceğiz, acı reçeteye itiraz edeceğiz. Acı reçeteyi içmeyeceksen buna 1 Nisan olduysa ertesi gün yapacak bir şey yok 2 Nisan’da. 2 Nisan’da 1 Nisan’ın ertesi günü. Bir gün önce yapacaksın. 31 Mart günü. Senin önünde sandık var. Sana 10 bin lirayı reva görene. Emekçisin, günde 8-10-12 saat çalışıyorsun, 17 bin lirayı reva görene. Ev kirası, elektrik, su, doğal gaz çıkınca 3-5 bin liraya çocuklarını sağlıklı bile besleyemeyen bir çalışansın, sana bunu reva görene. Borcu borçla kapatan esnafa, kredi kartını kredi kartı ile çevirenlere, umutsuz ve bavulları kafasında toplamış, yurt dışına gitmek için fırsat kollayan gençlere şunu söylüyorum. Bir gün sonra yapacak bir şey yok. Bir gün önce 31 Mart’ta sandığa gidilecek, bu zulme, yoksulluğa, bu işsizliğe, kalpsizliğe dur denecek. Bir sarı kart, kırmızı kart gösterilecek. Bir kırmızı ışık yakılacak. Artık bunlara bir dur denecek. Eğer bunlara 31 Mart’ta bu güç Cumhur İttifakı’nın gemi azıya almış, gözü dönmüş, seni beni görmeyen ve sadece birilerini kollayan bu Cumhur İttifakı’nın karşısına daha büyük bir güçle, merkezi iktidarı yerelden dengeye getirmezsek, bu iktidarın karşısında daha güçlü bir ittifak oluşturmazsak hepimizin işi zor.”
"O ittifakın adı Cumhur İttifakı’nın karşısında bu sefer millet ittifakı değil"
Onun için benim gördüğüm şudur. Hep birlikte daha güçlü bir ittifakı kurmalıyız. O ittifakın adı Cumhur İttifakı’nın karşısında bu sefer millet ittifakı değil. Çok istedik. Çok gayret ettik. Çünkü şunu söyledim. Geçen sefer kıl payı kaçırdığımız Bursa’yı bu sefer alıyoruz ama birlikte olursak seçim yapmaya gerek yok neredeyse, fark o kadar fazla. Balıkesir garanti, Manisa’sı, Denizli’si. Hiçbir büyükşehri de kaybetmeyiz birlikte olsak. Birlikte olalım dedik, hür ve müstakil olacağız dediler. Anlayış gösteriyoruz. Ama geçen seçimde birlikte olduğumuz iyi insanlar buradan uzaya gitmediler. Bursa’nın sokaklarındalar. Balıkesir’deler. Tekirdağ’dalar, Manisa’dalar, Ordu’da, Erzurum’da, Kayseri’de, Trabzon’dalar. O iyi insanlar. Birlikte olduğumuz sadece sosyal demokratlar değil. Milliyetçi demokratlar yine sandık başındalar. Muhafazakâr demokratlar yine sandık başındalar ve saraya da, Bahçeli’ye de itirazı bitmedi onların. Çünkü bu sömürü düzenine karşı hep beraber ayakta durmanın tek kurtuluş olduğunu, aksi taktirde nasıl ezdiklerini, nasıl bitirdiklerini bu ülkeyi nasıl tükettiklerini herkes biliyor. Bunun için biz iyi insanlarla, biz milliyetçi, muhafazakâr demokratlarla, bu ülkede Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Pomak’ı, Boşnak’ı, göçmeni, Arap’ı hep beraber yaşıyor. Hepsinin demokratlarını kucaklıyoruz. Hep birlikte bu ülkede bir başka ittifakın içindeyiz. Bu ittifakın adı bu sefer Türkiye İttifakı. Biz kurduk. Hep birlikte içindeyiz.
"Bir adım geri atmadık, en öndeyiz"
Türkiye İttifakının 2 tane rengi var. Partimizin renkleri de öyle ama rengini partimizden almıyor. Türkiye İttifakı rengini işte bu ay yıldızlı al bayraktan alıyor. Türkiye İttifakı. Türkiye İttifakının renkleri bu. Türkiye İttifakı kimden oy ister? Türkiye İttifakı milli takım gol atınca ayağa kim sıçrıyorsa hepsinden oy ister. Türkiye İttifakı Filenin Sultanları dünya şampiyonu oldu ya. Hani İstiklal Marşı çaldı ya. Ay yıldızlı al bayrak gönlere çekildi ya. O sırada hıçkırarak, gözyaşları içinde İstiklal Marşı’nı okudular ya. O sırada kimin gırtlağı düğümlendiyse, hepsinden oy istiyor Türkiye İttifakı. Türkiye İttifakı öyle çocuklarını bedelli ya da çürük raporu ile askere kaçırıp, sonra kendisi bir üniforma üzerine Cumhurbaşkanlığı forsu dikip, şehit tabutunun başın el koyup siyaset yapanlardan değiliz biz. Biz bu memleket için gerektiğinde ölümü göze alanlardanız. Türkiye İttifakı, Türkiye’nin bütün evlatlarından oy istiyor. Türkiye İttifakı, umutsuz gençlerimizden, işsiz bırakılmış evlatlarımızdan, yoksullaştırılmış köylümüzden, Atatürk’ün ‘Milletin efendisi’ dediği birisinin ‘Al ananı da git’ dediği bütün köylülerden oy istiyor. Türkiye İttifakı, gözü yaşlı analardan, alın teri ödenmeyen emekçilerden, sokakta terk edilmiş ve maalesef pazar dağılsın diye bekleyip de ezik meyveyi, sebzeyi toplayıp torununa yumurtasız menemen pişirenlerden oy istiyor. Türkiye İttifakı için Bursa’da o ittifakın bayrağının ve renklerinin önünden size söylüyorum. Bu rengi siz söyleyin. Bu renk nedir? Kırmızı, beyaz. En büyük Türkiye. Kimse korkmasın, biz buradayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında ve arkasındayız. Bu ülkede milletin emeğini sömürenlere, birikimlerini çar çur edenlere, yandaşlarına peşkeş çekenlere, bizi üzenlere, ağlatanlara, kahredenlere inat biz santim eğilmedik, ayaktayız. Bir adım geri atmadık, en öndeyiz. Bir kelime eksik konuşmadık, susmayız. Buradayız, buradayız. Hep beraber 31 Mart’ta Türkiye İttifakı ile beraber hep birlikte ayaktayız. Hep beraber bu seçimleri kazanmaya ant içiyoruz. Ayaktayız, biz kazanıyoruz. Bursa ve Türkiye’yi kazanıyoruz. Ben sadece ve sadece size güveniyor, size inanıyor, sizi alkışlıyorum. Sağ olun, var olun. Şimdi gidin bütün Bursa’da seçimi kazanın. Bu seçimi kazanmaya var mısınız?”